On-line ISSN:2147-155X

TÜRKİYE’DE “İSTEYEREK VE GÜVENLİ DÜŞÜKLER” SONUÇ BİLDİRGESİ

14 Mart 2013, Perşembe, 1:07 | Genel, Kongrelerden-Toplantılardan | 1.852 kez okundu | 0 yorum
Türkiye’de “İsteyerek ve Güvenli Düşükler” ve Yeni Bir Seçenek Olarak “Tıbbi Düşük”  Toplantısı SONUÇ BİLDİRİSİ İzmir’de 22 Şubat 2013 tarihinde; Başkent, Hacettepe, Dokuz Eylül ve Celal Bayar Üniversiteleri tarafından, kadın sağlığının önemli ve güncel bir konusu olan Türkiye’de “İsteyerek ve Güvenli Düşükler”in tartışıldığı, yeni bir seçenek olarak “Tıbbi Düşük” konusunda uluslararası kuruluşların işbirliği ile yürütülmüş […]


Türkiye’de “İsteyerek ve Güvenli Düşükler” ve

Yeni Bir Seçenek Olarak “Tıbbi Düşük”  Toplantısı

SONUÇ BİLDİRİSİ

İzmir’de 22 Şubat 2013 tarihinde; Başkent, Hacettepe, Dokuz Eylül ve Celal Bayar Üniversiteleri tarafından, kadın sağlığının önemli ve güncel bir konusu olan Türkiye’de “İsteyerek ve Güvenli Düşükler”in tartışıldığı, yeni bir seçenek olarak “Tıbbi Düşük” konusunda uluslararası kuruluşların işbirliği ile yürütülmüş olan 4 araştırmanın sonuçlarının sunulduğu ve Türkiye’de geleceğe yönelik izlenmesi gereken stratejilerin ve faaliyetlerin paylaşıldığı bir toplantı düzenlenmiştir. Üniversitelerin ilgili bölümlerinin akademisyenleri, il sağlık müdürlüğü çalışanları, uluslararası sağlık kuruluşlarının temsilcileri, meslek örgütleri, kadın örgütleri, sivil toplum kuruluşlarının da dâhil olduğu, çeşitli sektör ve disiplinlerden 200’e yakın kişinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantının sonucunda aşağıdaki konulara dikkat çekilmesi kararlaştırılmıştır:

¨        Geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana medyada yer alan; isteyerek düşüğün (“kürtaj”) “cinayet”  olarak görüldüğü açıklamalarıyla başlayan,  farklı ortamlarda ailelere en az “üç ya da beş çocuk” önerisiyle devam eden söylemler sürecinde, kadınların üreme sağlığı ve üreme hakları konusundaki kazanımlarını kaybetmemeleri daha da önem kazanmıştır.

 ¨        Türkiye’nin de çekincesiz olarak imzalamış olduğu uluslararası belgelerde vurgulandığı gibi, doğurganlığa karar verme hakkı, “bireylerin, ailelerin, özellikle de kadınların özgürce kullanacakları bir insan hakkıdır, bu karara kimsenin müdahale etmemesi” gerekir. Bu nedenle ülkemizde aile planlaması ve isteyerek düşük hizmetleri de dahil olmak üzere tüm üreme sağlığı hizmetleri başta kamu sağlık kurumlarında olmak üzere tüm toplum kesimleri tarafından erişilebilir şekilde verilmelidir.

 ¨        Türkiye’de ulusal nüfus politikasında “pronatalist” (doğumları teşvik eden)  politikaya dönülmesi için henüz bir neden yoktur. Bilimsel olarak müdahale sınırı olan yaşlı nüfus oranının %15’in üstünde olması için tahmin edilen tarih 2050’li yıllardır. Türkiye’de toplam doğurganlık hızı(TDH) ikame düzeyi olan 2,15 olmakla birlikte üst ve alt gelir gruplarının doğurganlık davranışı arasında önemli farklılık vardır. Örneğin eğitimli kadınlarda 1,5 olan TDH, eğitimsiz kadınlarda 3,5’dur. Üstelik toplumun önemli bir bölümünü oluşturan alt gelir grubunda/ eğitimsiz kadınlarda doğurganlık açısından ikame düzeyi yakalansa bile geçmişte gerçekleşen yüksek doğurganlıkları nedeniyle doğum sayıları uzunca bir süre yüksek seyredecektir. Daha da önemlisi özellikle kentlerin gecekondu bölgelerinde yaşayan doğurganlığı yüksek olan alt gelir grubu kadınlar da doğurganlığını sınırlamak istemekte ancak talep ettikleri aile planlaması hizmetlerine yeterince ulaşamamaktadır.

 ¨        Sonuç olarak Türkiye’de antinatalist (doğurganlığı teşvik etmeyen) politikalardan vazgeçmek için henüz daha vakit çok erkendir.

 ¨        Nüfus planlaması ve aile planlaması farklı kavramlardır. Antinatalist nüfus politikasının benimseneceği dönemlerde veya toplum gruplarında da aile planlaması hizmetleri önemle sürdürülmelidir.

 ¨        Türkiye nüfusu yaşlanan bu nedenle de bulaşıcı olmayan hastalıkların giderek önem kazandığı  bir ülkedir. Bu konuda, yaşlanan nüfusa gelecekte sunulacak sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinin kamusal olarak sunulması konusunda hazırlık yapılmalıdır. Nüfusun yaşlanmasını önlemenin yolu doğurganlığı teşvik etmek değildir.

 ¨        Üst gelir gruplarında doğurganlığın teşvik edilmesi için temelde yapılması gereken çocuk bakımı sorumluluğunun devlet tarafından alınması, babaya da sorumluluk verilmesidir. Doğum sonrası izin süresinin uzatılması gibi teşvikler, ülkemizde zaten çok düşük olan kadınların iş gücüne katılım oranını daha da düşürebilir. Bu da kadının statüsünde daha da düşmeye, başta kadına yönelik şiddet olmak üzere  olumsuz sosyal, ekonomik ve sağlık sonuçlarına neden olabilir.

 ¨        İsteyerek düşükler konusundaki etik konulara yaklaşırken, tartışmanın kadın sağlığını tehdit eden boyutlara taşınması riski de göz önüne alınarak, en az fetüs (cenin) kadar onu dünyaya getiren kadının da hakkını dikkate alarak sorumlu davranmaya özen gösterilmelidir.

 ¨        Toplumsal cinsiyet, Aile Planlaması, tıbbi ve cerrahi düşük yöntemleri konusunda sağlık çalışanlarına hizmet içi eğitim verilmeli ve sağlık profesyonellerinin mezuniyet öncesi eğitiminde gerek Aile Planlaması, gerekse isteyerek düşükler konularına yer verilmelidir.

 ¨        Türkiye’de 1983 yasası kapsamında uygulanan isteyerek düşük uygulamalarının Adet Düzenlemesi (Menstrüel Regülasyon) olduğu, “küretaj” sözcüğünün bu uygulamayı doğru tanımlamadığı akılda tutulmalı,  günlük söylemlerde bu konuya özen gösterilmelidir.

 ¨        Türkiye’de 1965 yılından itibaren “kapsamlı aile planlaması hizmetlerinin” kamu sağlık kuruluşlarında sunulmasına bağlı olarak modern aile planlaması yöntemi kullanımı 1978’de %18 iken, 2008’de %46’ya ulaşmıştır. Türkiye’nin bu güne dek uyguladığı Aile Planlaması politikası dünyaya örnek olmuştur, bundan geriye gidilmemelidir.

 ¨        Bilimsel kanıtlar, “güvenli koşullarda yapılmayan düşüğün” kadın sağlığı yönünden son derece tehlikeli olduğunu, anne ölümlerinin en önemli nedenlerinden olduğunu ortaya koymuştur.

 ¨        İsteyerek düşüklerin yasa ile yasaklanması veya kısıtlanması düşük yapmayı azaltmamakta, aksine, sağlıksız koşullarda yapılan düşükleri arttırarak anne ölümlerinin artmasına yol açmaktadır. Bunun yaşandığı pek çok ülke örneği bulunmaktadır.

 ¨        Türkiye’de sağlıksız koşullarda yapılan düşüklerin anne ölümlerine neden olmasının önüne geçmek amacı ile düşükler 1983 yılında kabul edilen bir yasa ile 10 haftaya dek yasallaştırılmıştır. Bu yasa ile gebeliği önlemede etkili yöntem kullanımı da hızla artmıştır. Ayrıca bu yasanın uygulanması, isteyerek düşüklerin anne ölümlerinin içindeki payının %50’lerden %2’lere kadar düşmesini sağlamıştır. Yine de aile planlaması hizmetlerinin kalitesinin yeterli olmamasına bağlı olarak Türkiye’de isteyerek düşükler kadın sağlığında sorun olmaya devam etmektedir. İsteyerek düşük hizmeti daha çok özel sektörde sunulmakta, hizmete ulaşmada alt gelir gruplarının aleyhine sorunlar yaşanmaktadır. İsteyerek düşük hizmetleri, Aile Planlaması Hizmetlerinin sunumu ile eşgüdüm içinde sürdürülmelidir.

 ¨         Ülkemizde Birinci Basamak sağlık hizmet uygulama modelinde yapılan değişiklikler (aile hekimliği hizmet modeli ve performans uygulamaları), doğurgan çağ kadın izlemlerinin nicelik ve nitelik açısından olumsuz etkilemiştir. Bu amaçla, Aile Sağlığı Merkezlerinin (ASM) Bireysel (solo) uygulama modelinden vazgeçilip “Grup Uygulaması”na dönüştürülmesi bölge ve ekip hizmeti anlayışının tekrar sağlanması gerekmektedir. Grup pratiği yapan her ASM’de bir hekimin ve ebenin bağlı kişilerin aile planlaması hizmetlerini sunması, ASM’lerde özellikle RİA, deri altı implantları gibi uzun süre etki eden modern yöntemlerin sunumunu teşvik edici önlemler alınması,  15-49 yaş izlemlerinin niteliğinin artırılmasını ve üreme sağlığı ünitelerinin tekrar birinci basamak sağlık hizmetleri içinde işlevselleştirilmesini sağlayacaktır.

 ¨        Dünya Sağlık Örgütü ile Türkiye’nin seçkin üniversitelerinin ortaklaşa yürüttüğü “tıbbi düşük” (ağızdan alınan hapla gebeliğin sonlandırılması) yöntemiyle ilgili yapılmış olan Faz-3 klinik araştırmaların ve saha araştırmalarının sonuçları, cerrahi düşük (“kürtaj”) yönteminin risklerini taşımayan bu yöntem ile güvenli ve yüksek düzeyde başarı elde edildiğini ortaya koymuştur. Sağlık personeli de tıbbi düşük uygulamasını olumlu bulmaktadır. Gebeliğin erken dönemde sonlandırılmasında çoğu Avrupa Ülkesi olmak üzere halen dünyada 50’den fazla ülkede uygulanmakta olan “tıbbi düşük” yönteminin kadınlara rutin Üreme Sağlığı hizmetleri içinde bir seçenek olarak sunulması uygun olacaktır.  Sağlık hizmetleri sunumunda tıbbi düşükler de dahil, her türlü seçenek sunulmalı, konu bireylerin tercihine bırakılmalıdır.

 ¨        Türkiye’de tıbbi düşük yönteminin uygulanmasının önündeki en büyük engel, 2005 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün Zorunlu İlaçlar Listesi’ne de alınmış olan Mifepriston’un Türkiye’de halen ruhsat almamış olmasıdır. Kadınların üreme sağlığı ile ilgili haklarını kullanabilmeleri önündeki bu engelin kaldırılması ve tıbbi düşük yönteminde kullanılan Mifepriston’un Türkiye’de de ruhsatlandırılma işleminin gecikilmeden tamamlanması yararlı olacaktır.

¨        Tıbbi düşük konusunda Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere saygın uluslararası bilimsel kuruluşlar tarafından geliştirilen ve başarıyla uygulanan protokoller ve rehberler ulusal düzeyde tartışmaya açılmalıdır. Söz konusu protokol ve rehberlerin uygulanmasında ve izlemlerde üreme sağlığı konusundaki tüm profesyonelleri içeren bir ekip çalışması ilkesine özen gösterilmelidir.

Anahtar Kelimeler:

YORUM YAZ


Lütfen doldurunuz *

Henüz yorum yapılmamış.