KÜÇÜLEN DÜNYAMIZDA YALNIZLAŞAN İNSANI YENİDEN BİR ARAYA GETİRME DENEYİMİ
“KİTAP DOSTU GRUBU”
Uzm.Dr. Galip Kırıcı,
Çocuk Hastalıkları Uzmanı
Mersin Tabip Odası Başkanı
İlk defa 2010 Mart ayının yirmisinde güzel bir ilkbahar gününde, benim muayenehanemde on kişi ile toplandık. Tanışma ve sohbet ağırlıklı olan bu toplantıda, daha sonra nasıl bir birliktelik sağlayacağımız konusunda plan yatık. Ama içimizden, hazırlıklı gelen arkadaşlar olmuştu. Biz “tanışalım ve kaynaşalım” derken bir arkadaşımız mikrofonu alıp Dostoyevski’den bahsetmez mi? İşte on da tam kaynaşma başladı. Hani “hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekkede, it iti beş dakika da” bulurmuş misali, bizlerde birbirimizi bulmuştuk…
İşte o buluş, şimdi ki buluşmalarımızın, paylaşımlarımızın mihenk taşı oldu. Ama sağlam mı sağlam bir taş, ancak “Karataş” hiç olmadı. Paylaşım edebiyat olunca ne kara kedi, ne de Karataş girebilir insanların arasına!.. Girse girse dünyayı düzeltecek, insanoğlunu mutlu edecek, acıyı bal eyleyecek olan “sevgi” girerdi, o da girdi…
Nerden çıktı bu kitap okuma grubu ve neden “kitap dostu” denildi? Bir ara “kitap kurdu grubu” gibi aşağı perdeden söylenir gibi oldu ancak, işin içine “dostluk” girince, ironik “kitap kurdu” rafa hızlıca kaldırıldı ve bir daha seslendirilmedi bile… Daha sonra da “kitap dostu grubu” şurada toplanalım, burada toplanalım derken geriye baktığımızda üç yıl berrak su misali akıp geçmiş bile…
Hadi gelelim şu ismini ezberlediğimiz grubun kurulmasına!.. Ben kelimesinin kullanmasını fazla hazzetmiyorum. Hatta Anadolu’da “benliğe lanet” derler “ben” diye bahsederlerken… Ama işin içinde bir ben var onu kabul etmek gerek. O ben de, kitabı tek başına okuyan ve okuduğunu çevrede paylaşacağı kişi arayan benim. Herhalde çok içimden istemişim ki, bir gün çocuğunun hastalığı nedeniyle muayenehaneme gelen, ismini A(bayan) diye belirteceğim hasta sahibim geldi. Teşhis ve tedavi faslından sonra, kontrole çağırdığım. Hasta sahibim de meğer benim gibi değil miymiş?… Kontrol günü edebiyattan “mırın-kırın” konuştuk… Ardından bir gün ”doktor bey müsaitseniz, sizinle konuşmaya gelmek istiyorum” telefonu geldi… Ve unutmuyorum kesintisiz üç saatten fazla şems ile yoldaşı misali konuşmuşuz. ”Konuştuk” demiyorum, çünkü laflamamızı sekreter hanımın “hastalar bekliyor” sesi kesti… Ancak biz A ile kendisinin okuma arkadaşları olduğunu ve artık bir araya gelip bunu grup olarak paylaşmamız gerektiği konusunda randevulaşmıştık bile… İşte o randevulaşmanın sonu 20.03.2009 bir cumartesi günü saat : 16:00 idi. O ilk toplantıda bir arkadaşımız, şimdiki gibi kulağımda duyduğum şu sözü “biz daha önce böyle çok grup kurduk ama hiç biri devam etmedi” söyledi . Bu söze karşı, A ile yola çıkan ilk kişi G “ben bu grubun uzun süre devam edeceğini düşünüyorum” dedi … Deyiş o deyiş işte grup “göç gide gide düzelirin” aksine, baştan buyana düzgün mü düzgün devam ediyor…
Kitap okuma grubu yoluna devam ediyor, üç veya dört ayda bir, bir restoranın sakin bir odası önceden kapatılıyor. Garsonlar tembihleniyor ses çıkarmadan görevlerini yapmaları konusunda. Önceden herhangi bir konu belirlenmeden, herkes dağarcığındakileri paylaşıyor. Nadiren de olsa “yalnızlık, sevgi, özgürlük vb.” konularından biri ortaya atılıp, onun üzerine herkes söz alarak bu konular üzerinde görüşlerini dile getiriyorlar. Bazen, kimimiz güzel bir şiirle, kimimiz güzel bir anımız ile katılıyoruz yemekli edebiyat toplantılarımıza… Yeter ki şişen dillerimiz azda olsun, konuşarak rahatlayabilsin. Bu toplantılar aralıksız devam ediyor. Sonuncusunu 17.05.2012 tarihinde yaptık. Her toplantımızı, değişik restoranlarda, “elinizin artığı” diyeceğim değişik menüleri tadarak, kimimiz de bir duble içkimizi alarak yaptık. Bir de gruba ritüel ilave ettik…
Ritüelimiz ise, grubumuzda ki kişilere doğum günlerinde kitap vermek. Doğum günü olan, o gün telefon ile kutlanıp, seçilen kitaba grubun her yıl değiştirdiği yazı yazılıyor, hediye paketi haline getiriliyor ve ilk toplantıda takdim ediliyor. Amaç kişiye kitap kazandırmak değil, kütüphanesine grubun anısını koyabilmek!… Kitapların parası mı? Bu oluşturduğumuz küçük bir kasamızdan sağlanıyor. İçimizden seçtiğimiz bir arkadaşımız muhasebecimiz görevini yürütüyor. Kitabın seçimi ise, daha çok kişilere sorularak yapılıyor.
İşte “kitap dostu” grubumuz bu güzelliklerle, birlikteliğini ve bilgi paylaşımını devam ettiriyor. Her ne kadar” yemek yiterek okuduklarımızı paylaşıyoruz” desek de Gandi’nin ”İnsanlar yaşamlarını sağlıklı ve mutlu geçirebilmeleri için, midelerini boş, beyinlerini dolu tutmaları gerekir.” sözünü de unutmuyoruz. Hiç kimsenin de dilinde şişlik kalmıyor… Nasıl dillerde şişlik kalsın ki ?.. Yunus Emre’nin şu dörtlüğü herkesin dil ve düşüncesine pelesenk olmuş ise ?…
Söz ola kese savaşı
Söz ola kese başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile ede bir söz
Bu güzel şiir dörtlüğü ile Kitap dostu Grubumuzu anlatmayı sonlandırıyorum…