YÖK KANUN TASLAĞI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME
YÖK KANUN TASLAĞI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ Sağlık Politikları ve İstihdam Çalışma Grubu Üniversiteler toplumsal yarar için bilgi üretme ve yayma amacıyla kurulmuş eğitim ve araştırma kurumlarıdır. Dolayısıyla üniversitelerin eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri aslında topluma karşı olan sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmek içindir. Öte yandan mevcut YÖK yasasında çok […]
YÖK KANUN TASLAĞI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME
HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ
Sağlık Politikları ve İstihdam Çalışma Grubu
Üniversiteler toplumsal yarar için bilgi üretme ve yayma amacıyla kurulmuş eğitim ve araştırma kurumlarıdır. Dolayısıyla üniversitelerin eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri aslında topluma karşı olan sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmek içindir. Öte yandan mevcut YÖK yasasında çok önemli sorunlar bulunmaktadır ve günümüzdeki gereksinimleri karşılamamaktadır. O nedenle yeni bir yasa çalışmasına girilmesi doğru ve yerinde bir çaba olarak görülmektedir ancak yeni hazırlanan taslak anayasanın bazı maddeleriyle çelişen hükümler içermektedir. Bu nedenle Anayasa değişikliği yapılmadan bu yasanın çıkarılmaması gerekmektedir.
Yeni taslağın en büyük sakıncası üniversitelerin yönetsel özerkliğine aykırı hükümler içermesidir. Gerek Bakanlar Kurulu ve gerekse kurulması önerilen yeni YÖK birçok aşamada üniversite yönetimine doğrudan müdahale etmektedir. Yasa taslağı genelde daha siyasi, daha otoriter ve üniversiteleri özellikle de devlet üniversitelerini sıkıştıran ve özerklikten, bilimsel, akademik özgürlükten uzaklaştıran bir yasa olmuştur. Özgür ve bağımsız bir üniversite bilimsel ve toplumsal gelişim açısından olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu nedenle bu sorunlar giderilmeden çıkarılacak bir yasa üniversiteye daha büyük zarar verecektir.
Üniversitelere İlişkin Temel Sorunlar
Eğitim, insana yapılan uzun vadeli ve stratejik bir yatırımdır. Üniversite eğitimi Türkiye’nin nitelikli sağlık insangücü gereksinimi için en önemli yatırım alanıdır. Bu nedenle devlet üniversitelere ayırdığı kaynağı artırmalı, devlet üniversiteleri tüm öğrenciler için ikinci öğretim alanını da kapsayacak şekilde koşulsuz ve tamamıyla parasız olmalıdır.
Üniversitelerde hak, adalet ve eşitlik kavramları önemli zarar görmüştür. Mevcut uygulamalarda büyük ölçüde yan tutma eğilimi söz konusudur. Atama ve yükselmelerde bilimsel ve nesnel ölçütler ne yazık ki kullanılmamaktadır. Her kadro ilanında özel koşullar istisna olmaktan çıkmış genel bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu durum anayasal haklarla çelişmektedir. Üniversitelerde atama ve yükseltmelerde feodal bir yapı söz konusudur. Herkesin eşit koşullarda yarıştığı ve hak edenin kazandığı bir sistem oluşturulamamıştır. Üniversitelerimiz daha çok kendi içine kapalı kalmaktadır.
Mevcut yasada rektörlerin yetkileri çok fazladır ve keyfi tutumlara olanak sunmaktadır. Üniversite yönetim kurulları, senatolar, fakülte kurulu ve fakülte yönetim kurulu gerçek işlevlerini yerine getirememektedir. Rektörlerin yetkileri akademik özerkliğe zarar verici türdendir. Bu yetkiler öğretim üyeleri üzerinde baskı ve tehdit aracı olarak kullanılabilmektedir. Öğretim elemanları bu tür baskı ve yetkiler nedeni ile düşüncesini bile açıklamaktan çekinmeye başlamıştır.
Tartışmaya açılan 05.11.2012 tarihli YÖK yasa taslağında durum:
- Birinci bölümde yükseköğretimin amaçları tanımlanırken eski yasada yer alan Atatürk İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda eğitim verme tanımının bu yasa taslağından çıkartılması dikkati çekmektedir.
- 2 . Yasa taslağının büyük bir kısmı mevcut YÖK yasası ile birebir aynıdır. Bu durumun özellikle idari ve mali özerkliğin olmadığı bölümlerde görmekteyiz.
- Bir çok madde de olduğu gibi Bakanlar Kurulu üniversiteler üzerinde karar verici konumdadır. Bu nedenle özerk bir üniversite için ilk koşul yasa taslağında geçen Bakanlar Kurulu ve politikacılarla ilgili tüm hükümlerin temizlenmesi gerektiğidir.
- Görevleri arasında rektör, dekan seçimi, kadro belirleme, atama, kontenjan belirleme, yeni alınacak öğretim elemanları ile sözleşme yapma gibi geniş yetkiler bulunan üniversite konseyinin içine iş adamlarının alınması uygun değildir.
- Rektör seçimi yöntemleri üniversite özerkliğine aykırı çok sayıda hüküm içermektedir.
- Üniversitelerde karar alma yetkisinin demokratik yöntemlerle seçilmiş kurullarda ve akademik yöneticilerde olması özerklik için gerekli iken anabilim dalı başkanı dışında öğretim üyelerinin seçimine başvurulan alanlar oldukça kısıtlıdır.
- Üniversite Konseyi’ne Bakanlar Kurulu ve YÖK’ün atama yapması özerklik ile çelişmektedir. Rektör ve Dekanları atayan konseyde sadece 5 üye üniversitenin öğretim üyelerinin seçtiği kişiler olabilmektedir. Bu konseyin bağımsız olması ve üniversitenin seçtiği öğretim üyesi, asistan, öğrenci temsilcisi gibi kişilerle yapılanması gerekir.
- Üniversitelere doğası gereği bilim, düşünce, teknoloji üretmesi için kaynak tahsisi ayrılması gerekirken, üniversitelerin maddi kaynak üretmesi gereken kurumlar olarak değerlendirilmesi ve bununla uyumlu olarak “performans değerlendirmesi”, “rekabet”, “akademik başarı puanları” kavramlarını içermesi ise son derece sakıncalı bir durumdur. Piyasa için bilim yapmak, patent rekabeti, en çok vergi veya para verenin konseyde görev alması bu metnin içinde sakıncalı maddeler olarak yer almaktadır.
- Genel yaklaşım YÖK’ü daha yetkili bir hale getirme doğrultusundadır. Öte yandan il düzeyinde örgütlenme olanağıyla yerel ve küçük yeni YÖK’ler oluşturulma gayreti vardır.
- Konsey ve komisyonların görev süreleri ve görev tanımları açıkça belirtilmemiş ya da birbiriyle çelişmektedir. Rektör seçimine odaklanan bir üniversite konseyi tanımlanmıştır.
- Öğretim elemanlarının atama ve akademik yükselmelerinde hiç bir değişiklik yoktur. Sözleşmeli çalışan-çalışacak öğretim üyeleri ve 2 yıllık sözleşme iş güvencesi olmadan bir çalışma dönemi getirmektedir.
- 12..Yasa taslağında özel sağlık kuruluşlarına işbirliği yaptıklarında üniversite hastanesi statüsü verilmektedir. Asistan eğitimi, öğrenci eğitimi gibi konularda yetki ve yeterlilikleri tartışılmalıdır.
- Öğretim elemanları, üniversitede kadrolu veya sözleşmeli statüde görev yapar hükmü kadrolu çalışmanın ön planda olduğu, sözleşmeli çalışmanın ise zorunlu durumlarda uygulanacağı bir şekilde yazılmalıdır.
- Yükseköğretim kurumlarında öğrencilerin kısmî zamanlı çalışması hükmü öğrencilerin emeğinin karşılığının verileceği ve sigorta güvencesini içerecek şekilde düzenlenmelidir.
- Üniversite hastanesinin kurulması için Sağlık Bakanlığı’nın görüşü/onayı alınması doğru değildir. Sağlık Bakanlığı’nın üniversite hastanelerine karışması doğru değildir.
- Topluma hizmet faaliyetleri, Sosyal Hizmetler, engelli öğrencilerle ilgili düzenlemeler olumlu maddelerdir. Yükseköğretim kurumlarının topluma hizmet faaliyetlerinde diğer paydaşlarla ilişkilerin geliştirilmesi için danışma kurullarının oluşturulması da olumlu bir gelişmedir. Ancak mediko sosyal hizmetler daha ayrıntılı yer almalıdır.
- Araştırma üniversitesi oluşturulması üniversite olmanın temel ilkesini sarsan bir durumdur. Eğitim ve araştırma üniversitesi gibi iki kavram oluşması doğru değildir.
- Farklı özellikleri olan üniversiteler için farklı yönetim modelleri önermesi yasa taslağının olumlu olarak değerlendirilen yönüdür.
- Farklı statüde araştırmacı istihdam eden kadrolar önermesi ve öğretim üyeleri için ücretli araştırma izninin yer alması yine olumlu olarak değerlendirilen yönleridir.
Sonuç ve Öneriler
- Üniversiteler yönetsel açıdan bağımsız olmalıdır: Üniversiteler yöneticilerini kendileri seçebilecek olgunluk yetkinliktedir. Üniversiteler üzerinde başbakan (bakanlar kurulu), cumhurbaşkanı, siyasi partiler ve iş adamlarının etkide bulunması, politik gücün bir baskı aracı olarak kullanılması doğru değildir. Üniversite Konseyi, Rektör Adayı Belirleme Kurulu gibi kurullarda sadece üniversite temsilcileri tarafından seçilmiş kişiler bulunmalıdır. Akademisyenler, çalışanlar ve öğrenciler kendilerini yönetecek kişi ve kurulları seçebilecek yetkinliktedir. Üniversite yöneticilerinin göstermelik seçimlerle veya atamayla gelmesi veya mütevelli heyetine benzer yöntemler üniversiteye uygun değildir. Bu yöntemler demokratik ve katılımcı bir üniversite anlayışıyla çelişir. Ancak Mütevelli heyeti benzer kurumlar üniversite danışma kurulları olarak destek verebilirler ve bu durum katılımcı üniversite anlayışı ile bağdaşır. Yeni yasada rektörlerin yetkileri kısıtlanmalı ve katılımcı, demokratik kurullara dağıtılmalıdır.
- Üniversiteler piyasacı olamaz: Üniversitede rekabet, kar, verimlilik, performans gibi kavramlar üniversitenin bilim üretme, eğitim verme gibi temel amaçlarıyla çelişir. Üniversitelerin kendi öz kaynaklarını ve gelirlerini karşılamak zorunda bırakılmaları doğru değildir. Üniversiteler piyasa koşullarına göre işleyen kurumlar olmamalıdır. Üniversitelerde dayanışma, ekip çalışması, toplumsal sorumluluk ve bilgi üretimi ön planda olmalıdır.
- Akademisyenlerin iş güvencesi olmalıdır: Sözleşmeli çalışma iş güvencesini kaldıran, iş doyumunu azaltan ve iş stresini artıran bir yöntemdir. Akademisyenlerin çalışma koşulları kötü, ücretleri ise son derece yetersizdir. Özellikle yardımcı doçent, araştırma görevlisi ve öğretim görevlilerinin ücretleri son derece düşüktür. Bu ücretler artırılmadan akademik performans ve puanlama yöntemleri ile sorun çözülemez. Bu yöntemler özendirici olarak uygulanmalı, tüm ek ödemelerin emekliliğe yansıması sağlanmalıdır. Akademisyenlik için gerekli niteliklerin sürmediği durumlara yönelik uygun, hak kayıplarını en aza indiren değerlendirme kriterleri belirlenmelidir.
- Akademik yükseltmelerle ilgili ilkeler yeniden düzenlenmelidir: Akademik ilerleme ve atamalar yayın kriterleri başta olmak üzere gözden geçirilmeli, bununla ilgili ölçülebilir, değerlendirilebilir, hakkaniyetli, bilimsel ölçütler geliştirilmelidir. Ancak özellikle doçent unvanı alan öğretim üyeleri için atamalarda tekrar kadro şartı aranmamalıdır.
- Devlet üniversitelere yeterli kaynağı ayırmalıdır: Akademik ölçütleri karşılayan her bireyin özellikle genç öğrencilerin ekonomik veya sosyal nedenlerle üniversite eğitimi alamaması kabul edilemez. Bu amaçla devlet gerekli sosyal ve ekonomik desteği üniversitelere vermek zorundadır. Üniversitelerin mali özerkliği kavramı bu bağlamda (devletin desteğinin azaltılması) bir engel olarak ele alınmamalıdır. Özellikle ekonomik nedenlerle eğitimini süresinde tamamlayamayan veya ikinci eğitime başvuran öğrencilerin katkı payı ödemek zorunda bırakılması uygun değildir. 18.12.2012