İlker Belek
1960’lardan beri süregelen halk sağlığı okulunun iki ana oluşma, olgunlaşma, gelişme çizgisinin, ekolünün olduğu söylenebilir. Şüphesiz ara formlar da vardır, ancak herhangi bir belirleyicilikleri söz konusu değildir.
Bunlardan ilki ve kronolojik olarak da önce geleni, “kendiliğinden” diyebileceğimiz halkçılık damarından ortaya çıkan, kendisini bu halkçılık ideolojisi üzerinden anlamlandırıp, halk sağlığı ortamına bağlayanıdır.
Bu kuşağın hemen tamamı Türkiye halk sağlığı okulunun kurucularıdır, hemen tamamı sonraki kuşakların hocası konumundadır, hemen tamamı çok yönlü halk sağlıkçısıdır, epidemiyolojiyi, istatistiği, sağlık yönetimini, bulaşıcı hastalıklarla savaşı derinlemesine bilirler. Bu ekolün her üyesi istisnasız iyi bir halk sağlığı bilim insanıdır.
Ancak, bana kalırsa ve eğer toplumsal tarihsel bir perspektiften bakacak olursak, bunların hiç birisi bu kuşağın tanımlayıcı özellikleri değildir.
Halk için karşılıksız çalışma, kendisini topluma, halkın sağlık sorunlarına, toplum kalkınmasına karşılıksız biçimde adama, işte bunlar, bu ekolün belirleyici ve belirgin özelliğidir:
Bilgiyi, bilimi, entelektüaliteyi, halk için kullanma, halklaştırma çabası. İkircimsiz bir aydınlanmacılık ve kamuculuk.
* * *
Köy sağlık ocaklarında, bulaşıcı hastalıkların kökünü kazımak, köylüyü okur-yazarlaştırmak, ana ölümlerini önlemek, vb için gerektiğinde sırtlarında taş, elektrik direği taşımışlar, gece mum ışığında rahim içi araç uygulamışlar, gerektiğinde iş bilmez ama iş yapar görünen yöneticilerle kavgaya tutuşmuşlardır.
Siyasi terminoloji kullanılacak olursa, genel anlamda hepsi solcudur. Ancak solculukları kendiliğindendir ve halkçılıklarına bağlı olarak gelişir. Halkçılıkları kendilerini kaçınılmaz olarak solculuğa yerleştirir. Bana solculuğun bu türü hep daha samimi gelmiştir.
İnsanlar, içinde yaşadıkları toplumsal koşullara benzerler, o toplumsal koşulların gereğini yerine getirirler, toplumsal koşullar tarafından belirlenirler.
Bu kuşak, kesinlikle 1960’larda ortaya çıkan geç Türkiye aydınlanmasının, 1961 Anayasası’yla, Türkiye İşçi Partisi’yle, DİSK’le, kısacası halk sınıflarının sendikal ve siyasal uyanışıyla karakterize 1960’lar Türkiye’sinin ürünüdür.
Bu uyanış, geniş halk sınıflarının sorunlarını kavrayan ve kendisini o sorunlar için adayan tamamen samimi bir halk sağlığı ekolünün ortaya çıkışının nesnel zeminidir.
Necati abi bu kuşağın en tipik ve en önemli temsilcilerinden birisidir. Hacettepe Tıp’ı bitirenlerin neredeyse tümünün bütün eğitim kurumları tarafından uzmanlık eğitimi için kapışıldığı bir dönemde, bavulu elinde Ankara Garı’ndan Doğu’nun meçhulüne ilerler.
* * *
Halk sağlığı okulunda izini sürdüğümüz bu ilk ekolün ikinci belirgin özelliği, halk sağlığı çalışmasını, daha kapsamlı bir toplumsal mücadele bağlamı içinde anlamış ve yaşamış olmalarıdır.
Yukarıda insanların içinde yaşadıkları toplumsal koşullarca belirlendiğine değinmiştik. Bu iz bırakanlar açısından gerek koşul olsa da, Onlar’a esas kişiliklerini kazandıran unsur, kendilerini de belirleyen o toplumsal koşulları değiştirme ve daha ileri noktalara taşıma iradeleridir.
Bu bakımdan da Necati Abi yalnızca kendi ekolünün değil, bütün halk sağlığı kadrolarının en tipik birkaç isminden birisidir. Geçerken yeniden belirtelim: Halk sağlığı bilimini bir toplumsal mücadele olarak algılayan ve yaşayan ilk halk sağlıkçı Erenlerden Nevzat Eren’dir.
Dolayısıyla halka adanmışlık halkı ve memleketi geliştirmeye, değiştirmeye yönelik bir mücadele edimi içinde anlam kazanır.
Bu ekolün, bu politik yöneliminin arkasındaki akıl yürütme sistematiği, halk sağlığı sorunlarının ele alınması, anlaşılması ve bu sorunlarla baş edilebilmesi için, halk sağlığı sorunlarını yarattığı düşünülen sosyal, ekonomik ve politik sorunların çözülmesi gerektiğinin düşünülmesidir.
Halkın sağlık sorunlarına bu yaklaşımları, kendilerini kaçınılmaz biçimde toplumsal ve siyasal örgütlere yakın durmaya, daha da ötesinde içlerinde aktif mücadele etmeye yöneltir.
Bu bir sarmaldır: Halk sağlığı sorunlarının nedeni olarak bir kez toplumsal düzen saptaması yapıldığında, bu ekol kaçınılmaz biçimde toplumsal sorunlarla mücadeleye yönelir.
Necati Hoca’nın, bırakın panelleri, konferansları, öğrenci ve asistan derslerinde bile solcu olunmadan dünyanın gerçek kavranışının olanaklı olamayacağını söylemesinin nedeni de budur.
Dediği gibi: “Halk sağlıkçı olacaksan, solcu olacaksın.”
İlgili kitle örgütlerinin, ancak özellikle Türk Tabipleri Birliği ve Antalya Tabip Odası’nın sıkı aktivistidir. TTB temsilcisi olarak Türkiye’de yerinde ve anında müdahalede bulunmadığı deprem, toprak kayması, sel yok gibidir.
Her hak arama mücadelesinin içinde, önündedir. Sağlık hakkı için Sağlık Emekçileri Sendikası’yla, Türk Tabipleri Birliği’yle, Tabip Odasıyla; güvenceli yaşam hakkı için Devrimci Sağlık İşçilerle birlikte. Her 1 Mayıs’ta emek örgütlerinin ve siyasi yapıların arasında. Ve nihayet emeklilik anına kadar, gericileşmeye ve piyasalaşmaya karşı, laik ve parasız üniversite için Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği’nin başkanı konumunda.
* * *
Bir bilim insanı.
Ancak Türkiye’de bilim bile mücadele etmeden, toplumsal mücadeleyle bütünleşmeden olmuyor.
Bir mücadele insanı.
Tutarlılığın, disiplinin, samimiyetin, adanmanın, çalışkanlığın, okuma ve araştırmanın ne olduğunu öğretiyor.
Gözü hep ileride. Despotlara hep ters.
Kimbilir dağlara bunca tutkunluğu bile belki bunlardandır.