On-line ISSN:2147-155X

17.ULUSAL HALK SAĞLIĞI KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ

5 Kasım 2014, Çarşamba, 9:41 | Kongrelerden-Toplantılardan | 2.270 kez okundu | 0 yorum
17.ULUSAL HALK SAĞLIĞI KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ  Sanayileşme çevre ve halk sağlığı ana temasıyla 20-24 Ekim 2014 tarihleri arasında Edirne’de gerçekleştirilen 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongre’sinde 17 panel, 3 konferans, 2 ikili konferans, 2 forum ve 4 kurs düzenlenmiştir. Kongre’ye 600 dolayında kişi katılmıştır. Kongrede ana temanın “Sanayileşme Çevre ve Halk Sağlığı” olarak seçilmesinin temel nedenlerinden […]

17.ULUSAL HALK SAĞLIĞI KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ

 Sanayileşme çevre ve halk sağlığı ana temasıyla 20-24 Ekim 2014 tarihleri arasında Edirne’de gerçekleştirilen 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongre’sinde 17 panel, 3 konferans, 2 ikili konferans, 2 forum ve 4 kurs düzenlenmiştir. Kongre’ye 600 dolayında kişi katılmıştır. Kongrede ana temanın “Sanayileşme Çevre ve Halk Sağlığı” olarak seçilmesinin temel nedenlerinden biri, sanayi ve çevre kirliliği konusunda resmi makamların raporlarında da yer aldığı gibi, Trakya ve Edirne’nin sanayileşmeye bağlı kirliliğin derinden hissedildiği bir bölge olmasıdır.

Kongrede gerçekleşen bilimsel toplantılardan elde edilen çıktılar aşağıdaki biçimde özetlenmiştir:

Sanayileşme, hem doğrudan hem de dolaylı yollardan çevreyi ve yaşamı etkilemektedir. Bu etkilerin çoğu canlılar ve insan için olumsuz etkilerdir. Olumsuz etkiler, anne karnındaki dönemden başlayıp, yaşamın tüm evrelerine yayılabilmekte; hastalıklarda ve erken ölümlerde artışa yol açabilmektedir.

Çevre sağlığını savunan politikalar, sadece çevre korumacı yaklaşımlar demek değildir. Artık çevre savunucuları olarak ekolojik politikaları tartışmak gerekmektedir. Ekoloji politikaları, doğadaki ekosistemlere saygı duyan, onların bozulmaması ve sürdürülebilmesi için gerekli politikalardır. Sadece para kazanma amaçlı mevcut politikaların bu yaklaşımdan çok uzak olduğu açıktır.

Sanayinin çevre üzerinden insan yaşamına etkili olduğu önemli bir başlık, bulaşıcı olmayan hastalıklardır. Çevresel maruziyetin etkisi uzun süreli olduğu için bu etkiyi hastalıklarla ilişkilendirmek oldukça zordur.  Bilinen en yaygın etki, hava kirliliğinin başta solunum sistemi olmak üzere hastalık ve ölümleri önemli ölçüde artırdığıdır. Madencilik, tarım ilaçlarının kullanımı, sanayi atıkları ve su ve besin kaynaklı maruziyetler sanayinin insan sağlığına etkilerinde temel araçlardır. Bu alanda herhangi bir siyasi ve sosyal baskı olmaksızın bilimsel araştırmaların desteklendiği, bilimsel kanıtların paylaşıldığı ve tartışıldığı demokratik ortamlar yaratılmalıdır. Süreç halka rağmen değil, bilimsel kanıtların ışığında kamuoyu yaratarak halk ve demokratik kitle örgütleri ile birlikte yürütülmelidir. Halk sağlıkçılar yereldeki çevre mücadelelerinin doğal bir parçası olmak zorundadır. Korumanın tedaviden üstün olduğu akılda tutulmalıdır.

Bugün epidemiyolojik yöntemlerle sanayi-üreme sağlığı sorunlarını ortaya koymak olanaklıdır.  Uygun izleme sistemleri kurulmalı ve risk değerlendirmeleri yapılmalıdır.

Sanayileşme ve sağlık ilişkisi dikkate alındığında, mevcut kalkınma anlayışı artık yürütülemez hale gelmiştir. Hem kalkınma, hem de sağlıklı bir çevrede sağlıklı bir yaşam için mevcut ekonomi anlayışının çözüm üretemediği ve yeni yolların mümkün ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmıştır.

Üretim kavramı putlaştırılmamalı, bir gönenç aracı olarak görülmelidir. “Sürdürülebilir kalkınma” bir aldatmacadır ve yerini “sürdürülebilir yaşamlara” bırakmalıdır. Sağlık hizmetleri sömürü düzeninin alınıp satılabilen bir malı değil, en temel insanlık hakkıdır. Yurtta ve dünyada barışın sağlanması, kışkırtılmış sağlık hizmetleri üretim ve tüketimini engellemede başlıca araçtır. Üretim-tüketim-paylaşım süreçleri merkezine insanı ve çevreyi koymalıdır. İnsan gereksinimlerini ve ekosistemleri göz önüne alan üretim ve tüketim anlayışı, gereksiz, aşırı üretim ve tüketim anlayışı ile değiştirilmelidir.

Var olan tabloya doğru biçimde müdahale edilmezse, ağırlıklı olarak sanayinin neden olduğu küresel iklim değişikliği çevreyi ve yaşam alanlarını etkilediğinden yoksulluğun artması, biyoçeşitliliğin azalması, doğrudan ve dolaylı olarak insan sağlığının olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Günümüzde bazı hastalıkların yeniden ortaya çıkışı ya da sıklığındaki hızlı artışın (AIDS, kuş gribi, ebola, kolera, tifo, tbc vb gibi) iklim değişikliği ile ilgili olduğu belirtilmektedir.

Enerji politikaları çevre ve tüm canlıların sağlığını gözetir şekilde oluşturulmalı, en zararsız enerjinin enerji tasarrufu olduğu akılda tutulmalıdır. İnsan ve çevre sağlığına zararlı etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış hidroelektrik ve nükleer santraller yerine çok daha az zararlı alternatif enerji kaynaklarının kullanımının artırılması/teşvik edilmesi yönünde bilimsel, halk ile birlikte, örgütlü ve eylemsel politikalar geliştirilmeli, kamuoyu oluşturulmalıdır.

Sanayileşme tarımsal alanda çalışan ve kırsal bölgelerde yaşayanların kente göçünü zorlamaktadır. Günümüzde modern toplumdan küresel topluma geçiş ile, gelişmiş ülkelerde dünya kentleri; gelişmekte olan ülkelerde sağlıksız kentleşme, yoksulluğun yüksek olduğu dev kentler ortaya çıkmaktadır. Dev kentlerde yaşanmakta olan eşitsizlikler, toplum katmanları arasında büyük uçurumlar oluşmuştur.

Bütün bu gelişmeler kayıt dışı emek gücü ve emeğin sömürüsü, vasıfsız işçilik, kötü çalışma koşulları ve yoksulluk, madde bağımlılığı, şiddet ve sağlıksız yaşam koşullarına yol açmıştır.

Küresel güçlerin kendi çıkarları için yarattığı savaş ortamı ülkemizde de sığınmacılar ve ilişkili sorunları ortaya çıkarmıştır. Sığınmacıların sağlık, eğitim, çalışma hakkı, çocuk ve kadın hakları bakımından yaşadıkları, eşitsizlik olarak ele alınmalı ve başta kamu kurumları olmak üzere ulusal ve uluslararası kuruluşların işbirliği ile ivedilikle çözülmelidir.

Sağlığı etkileyen bir başka sanayi tütün endüstrisidir. Tütün şirketleri tütün salgınının, aracıları, nedenleridir ve günümüzde tütün ürünleri nedeniyle insanlığın en büyük programlı katliamı tütün salgını üzerinden yaşanmaktadır. Tütün pazarlama politikaları ile konu, tüm dünya için önemli bir sorun oluşturmaktadır. Sağlık hakkı, yalnızca hastalık olduğunda sağlık hizmetlerine ulaşmak değil, sağlığı bozacak faktörlerin kontrolünü de ifade etmektedir. Bu kapsamda devlet önlem alıcı, koruyucu, önleyici tedbirler almakla sorumludur. Tütün, daha güvenli bir ürünün mümkün olmadığı durumda hukuki olarak yasa koyucunun koruma kapsamına aldığı “güvenli ürün” tanımı içinde yer aldığı için bu mücadelede bir engel oluşturmaktadır.

Dünyada bağışıklama hizmetleri, aşı takviminin çocukluk dönemine odaklı Genişletilmiş Bağışıklama Programının erişkinlerde gebe Td, yaşlılarda grip ve pnömoni, riskli gruplara özel aşılamadan yaşam boyu bağışıklama gereksinimlerini karşılamaya doğru evrildiğini göstermektedir. Çocukluk dönemi aşılama oranlarının yüksek bildirimine karşın, kızamık salgınının ortaya çıkması ve birkaç yıldır varlığını sürdürmesi, hizmet sunum biçimi değişikliği ile birlikte aşılama oranlarının gerçekliğinin sorgulanmasını gerekli kılmaktadır. Ülkemizde kamuoyuyla paylaşılan verilerle Dünya Sağlık Örgütü verileri arasındaki uyumsuzluk dikkate alındığında, bu alanda bağımsız araştırmaların yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca erişkin aşılamaları ile ilgili izleme sistemi de kurulmalıdır.

Aşı ile önlenebilir hastalıkların izlenmesinde; duyarlılık ve saydamlık ile ilgili sorunlar vardır. Toplanan verilerin işlenmesi ve toplumla paylaşılması konusunda Sağlık Bakanlığı gittikçe daha kısıtlayıcı ve sınırlı bilgi sunucu olmaktadır. Ülkemizde ne yazık ki aşı üretilmemektedir. Bu konuda kimi girişimlerin varlığı bilinse de, sürecin bilimsel ve teknolojik alt yapısının geliştirilmesi gerekliliği vardır.

 Halk sağlığı uzmanlığı ve halk sağlığı uzmanlarının görev tanımına uygun alanlarda görevlendirilmeleri, toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesi bakımından stratejik önemdedir. Bu amaçla halk sağlığı uzmanlık eğitimi, nitelik ve nicelik bakımından evrensel bilimsel temellerde, ülkenin durumu ve beklentileri dikkate alınarak planlanmalı ve uygulanmalıdır. Halk sağlığı eğitiminin niteliğinden popülist yaklaşımlar nedeniyle taviz verilmemeli, halk sağlığı uzmanlık eğitimine alternatif arayışlara girilmemelidir. Halk sağlığı uzmanlarının özlük hakları iyileştirilmeli ve yetkileri tanımlanmalıdır. Eğitimde önemli bir yeri olan sağlık eğitim araştırma bölgelerinin işlevsel hale getirilmesi, protokol halk sağlığı biliminin alanda daha etkin uygulanabilmesi için halk sağlığı akademisyenlerin bilgi ve deneyimlerinin alana aktarılabilmesi amacıyla geliştirilmeli, ancak en azından bugün mevcut olan hükümlerinin uygulanması sağlanmalıdır.

Tıp ve hemşirelik eğitimi müfredat programında, çevresel sorunları tanılama, sağlıklı çevre oluşturma ve bireyleri çevresel zararlardan korumaya yönelik uluslararası hemşirelik prensiplerine daha geniş yer verilmeli, öğrencilerin çevre sağlığına yönelik aktivitelere katılımları cesaretlendirilmelidir.

 Çalışan sağlığı ve güvenliği kapsamında 6331 sayılı Yasa, çalışanların sağlığı ve güvenliğini koruma bağlamında yetersiz kalmaktadır.  Hizmete en çok gereksinim duyan gruplara erişim sağlanamamakta, temel iş sağlığı hizmetleri anlayışı alana yansıtılamamaktadır.

 Küreselleşen dünyada üretim, tüketim ve paylaşım politikaları yeniden değerlendirilmelidir. Tüketimi körükleyen hatta kışkırtan tutum ve davranışların sürmesi durumunda, daha fazla üretime bağlı olarak çevresel bozulma sürecek ve başta insan olmak üzere bütün yaşam tehdit altında kalmaya devam edecektir. Plansız sanayileşme, tarım politika ve uygulamalarıyla koordine olmayan sanayi, alıcı ortama saldığı atıklarla yüksek fiyat-düşük çiftçi geliri örneğinde olduğu gibi temel bir insanlık hakkı olan yeterli ve dengeli beslenme hakkını engellemektedir. Bu bağlamda Birleşmiş milletler binyıl kalkınma hedeflerinde de çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve mutlak yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması temel amaçlar arasında yer almaktadır.

Günümüzde olağandışılık istisna durumlar olmaktan çıkmış, sürekli durum haline gelmiştir. Konu son derece yaygın ve önemlidir. Dolayısıyla da risk iletişimi disiplinlerarası bir konu olarak ele alınmalı bu kanaldan gelişimi desteklenmelidir. Sağlıklı çevre politikaları için toplumcu bakış açısına sahip olunmalıdır. Anayasamızın 56. Maddesinde de herkesin sağlıklı ve güvenli çevrede yaşama hakkı ve çevreyi koruyup geliştirme yükümünün devletin ve yurttaşın ortak görevi olduğunun vurgulandığı akılda tutulmalıdır. Halk sağlığı alanında yapılan bilimsel çalışmalar toplum için önemli ve toplumun gereksinim duyduğu konuları kapsamalı, bu konuda yöneticilere bilimsel kanıt ve çözüm seçenekleri oluşturulmalıdır. Bilimsel yollarla elde edilen bilgiler toplumla paylaşılırken, bu paylaşımlar uzmanlık dernekleri tarafından izlenmeli ve paylaşımda güvenli ortam ve kanallar kullanılmalıdır. 05.11.2014

 KAMUOYUNA SAYGIYLA DUYURULUR

Prof.Dr. Faruk Yorulmaz (Trakya Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Başkanı ve Kongre Eş Başkanı)

Prof.r. Tacettin İnandı (HASUDER YK Başkanı ve Kongre Eş Başkanı)

 

 

 

Anahtar Kelimeler: ,

YORUM YAZ


Lütfen doldurunuz *

Henüz yorum yapılmamış.