On-line ISSN:2147-155X

Fukushima’dan Çıkarılacak 10 ders

25 Mayıs 2015, Pazartesi, 2:04 | Okudum-İzledim-Paylaşıyorum | 1.016 kez okundu | 0 yorum
Prof.Dr. Necati Dedeoğlu, bu önemli kitabı bizler için özetlemiş. Kendisine teşekkür ediyor ve hazırlığını sunuyoruz: FUKUSHİMA’DAN ÇIKARILACAK 10 DERS Prof.Dr. Necati Dedeoğlu Başkent Üniv. Tıp Fakültesi Ülkemizde nükleer santrallerle savaşımın başını çekenlerden Dr. Ful Uğurhan “Öncelikle Halk Sağlığı camiasını bu konuda canlı tutmak en faydalı iş sanırım. Hekimlerin nükleer karşıtlığının görünür olması çok faydalı oluyor. […]

Prof.Dr. Necati Dedeoğlu, bu önemli kitabı bizler için özetlemiş. Kendisine teşekkür ediyor ve hazırlığını sunuyoruz:
FUKUSHİMA’DAN ÇIKARILACAK 10 DERS
Prof.Dr. Necati Dedeoğlu
Başkent Üniv. Tıp Fakültesi

Ülkemizde nükleer santrallerle savaşımın başını çekenlerden Dr. Ful Uğurhan “Öncelikle Halk Sağlığı camiasını bu konuda canlı tutmak en faydalı iş sanırım. Hekimlerin nükleer karşıtlığının görünür olması çok faydalı oluyor. Nükleer şirketin gençlerin onayını alması yönündeki çalışmalarına karşı biz de gençlerde zararları konusunda farkındalığı arttırmaya çalışmalıyız.” diyor. Bu çabaya katkı olması amacıyla bir kitap tanıtmak istiyorum.
KİTAP
Kitap Japon halkı tarafından hazırlanmış ve herkes anlasın diye basit bir dil kullanılarak yazılmış. Yazarlar amaçlarını ” Başka ülkelerde de benzer felaketler yaşanmasın” şeklinde belirtiyorlar. Kitap Elektrik Mühendisleri Odası tarafından Türkçeye de çevrilmiş. Ulaşmak için tıklayınız.
Yazarlar nükleer kazaların risk belirlemesinden önlenmesine, bölgeyi boşaltmadan acil kurtarmaya kadar çok karmaşık sorunlara yol açtığını ve dünyada uluslararası kuruluşların hiçbirinin bunlara yanıt verecek derecede uzmanlaşmış, örgütlenmiş olmadığını belirtiyorlar.
Gelişmiş ülkelerin, kendilerinin giderek terk ettiği nükleer santrallerin gelişmekte olan ülkelerde kurulmasını teşvik ederek kirli teknolojileri ihraç etmeyi, gerekirse onlardan temiz elektrik satın almayı amaçladıklarını söylüyorlar (Ahmet Soysal’ın Halkın Sağlığı web sitesindeki çok güzel yazısına bakınız).
Kendilerinin Fukushima reaktörü kurulurken Chernobyl ve Three Mile Island felaketlerini göz ardı ettiklerini belirtip, başka ülkelerin aynı hataya düşmemelerini diliyorlar.
NÜKLEER SANTRALLER
Nükleer enerjinin aslında buhar üreten bir araç olduğunu, bu buharın tribünleri çevirerek bir mıknatısın bir bobin içinde dönmesini sağlayıp elektrik ürettiğini, bu şekliyle de bir bisiklet dinamosundan veya basınçlı suyla çalışan bir baraj santralinden pek farklı olmadığını belirtiyorlar. Ancak sudan buhar üretmek için ölümcül radyoaktif elementler kullanıldığını, nükleer reaksiyonun denetiminin kolay olmadığını, reaktör merkezinde ısının 2800 C ulaştığını, buhar üretmek için ise 400 C ısının yeterli olduğunu, fazla ısının denizlere, göllere, derelere verilerek ekolojik ortama zarar verildiğini ve aynı zamanda atmosfer ısısını arttırdığını dile getiriyorlar.
Nükleer reaktörde ısı üretmek için kullanılan Uranyum 238 parçalanarak Plütonyum 239’a dönüşüyor. Bu madde ise nükleer bombaların temel girdisi. Yazarlar bazı ülkelerin nükleer santral kurma hevesini aslında nükleer silah elde etme gayretine bağlıyorlar.
Nükleer parçalanma sonucu ortaya çıkan atıklar yüz binlerce yıl boyunca radyoaktivite gösterirler. Bu atıklara Finlandiya dışında çözüm getirebilmiş ülke yoktur. Nükleer santrallere “Tuvaleti olmayan ev “denmesinin nedeni budur.
KANMAYIN
Kitabin yazarları diğer ülke vatandaşlarını, “Nükleer güç güvenlidir” propagandasına inanmamaları konusunda uyarıyor. Bu tür kampanyaları nükleer santral şirketleri yanında hükümetlerin, santrale malzeme sağlayan şirketlerin, kitle iletişim araçlarının, hatta bazı üniversite öğretim üyelerinin yürüttüğünü belirtiyor ve bu güçlü kesimlerinin hepsinin santralle ilgili bir çıkarı olduğuna işaret ediyorlar. Nükleer enerjinin temiz ve güvenilir olduğu hakkında TV, radyo, gazete, magazin reklamları için büyük paralar harcandığını, hatta okul müfredatlarına bile sokmayı başardıklarını anlatıyorlar. Yerel toplumun onlarca yıl boyunca konferanslar, dersler, kurslar, afiş ve broşürler, santrale okul gezileri gibi yöntemlerle gözlerinin boyandığını itiraf ediyorlar.
KAZA
Fukushima açıklarında, Pasifik Okyanusunda, önemli deprem fayları olduğu biliniyordu. Bu bölge daha önce ciddi tsunami felaketleri de yaşamıştı. Ancak santral inşası sırasında tüm bunlar göz ardı edildi. Depremle birlikte reaktörün soğutma suyu mekanizması çöktü ve reaktöre dışarıdan gelen elektrikler kesildi. Reaktörün kendi jeneratörü de tsunamiden zarar görünce santral hızla ısınmaya başladı, merkezi eridi, içeride biriken hidrojen patlayarak binaya büyük hasar verdi ve radyasyonun her yere dağılmasına yol açtı. Dünyanın en kalabalık kenti 36 Milyonluk Tokyo, Fukushima’ya sadece 200 Km uzaklıkta. Eğer rüzgârın yönü birazcık değişmiş olsaydı çok büyük bir felaketle karşılaşılırdı.
Nükleer santrallerin inşası ve çalıştırılmasının “Yerel ekonomiyi canlandıracağını” söylerler. “Bir kaza için her türlü önlemin alındığını” belirtirler. Ancak bu güvenlik iddiası hükümetler, nükleer santral şirketleri ve iş yaptığı şirketler gibi santralden bir çıkarı olan kurumların uzmanlarınca ve güvenilir olmayan verilere dayanılarak ileri sürülür. Ciddi bir kaza olduğunda yerel yaşamlar, endüstri, tarım ve çevre geri dönülemeyecek kadar hasar görür, ancak artık çok geç kalınmıştır. Santralin tamamen güvenli olduğunu iddia edenler bu sefer de kazanın “Umulmadık” olduğunu ileri sürüp sorumluluktan kurtulurlar
BAZI ÖNLEMLER
Santral bölgesinde yaşayanlar gerçeğe ulaşmak için bağımsız uzmanların görüşlerine başvurup hükümetlerin ve şirketlerin santral planlarını sergilemelidirler. Yerel halk nükleer santral şirketleriyle yöneticiler arasında bir çıkar ilişkisini göz önünde bulundurarak santral planları ve inşaatı ile ilgili bütün bilgilerin açıklanmasını talep etmelidirler.
Japonya’da herhangi bir nükleer kazada santralin 10 Km etrafındaki insanların boşaltılması planlanmıştır. Ancak Fukushima felaketi bu mesafenin ne kadar yetersiz olduğunu gösterdi. Kirlenmenin dağılımını rüzgârın yönü belirliyor. Kar ve yağmur bir takım partiküllerin yere düşerek aşırı kirli bölgeler oluşturmasına yol açıyor. Öte yandan yağmur ve kar yoksa partiküller daha da uzağa taşınabiliyor. Kazadan sonra yapılan incelemede bazı partiküllerin 100 km öteye kadar taşındığı, denize verilen radyoaktif suların ABD’nin batı kıyılarına ulaştığı, 45- 60 km ötedeki kentlerin içme sularında radyoaktif İyot ve Sezyum bulunduğu saptanmıştır. Kirliliğin iç içe geçen daireler şeklinde dağılmadığı ve beklenenden çok uzaklara kadar yayılabildiği belirlenmiştir. Yazarlar, böyle bir kaza olduğunda bölgeniz için boşaltma talimatı olsun olmasın, en kısa sürede uzaklaşın, kaçın diyorlar. Daha sonra ölçümleri izleyip tehlike yoksa geri dönebilirsiniz. Boşaltma bölgesini de 30 km yarıçaplı olarak belirlemede yarar olduğunu belirtiyorlar.
Kitap sonraki bölümlerde bir kaza anında ve sonrasında zararı azaltmak için yapılabileceklerden, alınması gerekli derslerden söz ediyor. Buraya kadar özetlenmiş bölümlerin detayını ve sonraki konuları okumak isteyenler bu çok yararlı kitaba başvurmalıdırlar. Kitaba başvurması gereken diğer bir kesim de ülkemizde nükleer santral yapılması için her türlü girişimde bulunan ilgililerdir.


Galerideki Resimler

YORUM YAZ


Lütfen doldurunuz *

Henüz yorum yapılmamış.