On-line ISSN:2147-155X

ÇEVRE TARTIŞMALARINDAKİ KAVRAM KARGAŞASI POLİTİKACI SAPTIRMALARINI KOLAYLAŞTIRIYOR

19 Ocak 2013, Cumartesi, 11:59 | Çevrenin Penceresinden, Genel | 1.941 kez okundu | 0 yorum
ÇEVRE TARTIŞMALARINDAKİ KAVRAM KARGAŞASI POLİTİKACI SAPTIRMALARINI KOLAYLAŞTIRIYOR Prof.Dr. Çağatay Güler Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir tartışmamı biraz daha genişleterek halk sağlığı gündemine de taşımak istiyorum. Gelişmekte olan ülkelerde çevre tartışmalarının en önemli sorunu soyut düşünme yetersizliğinin yarattığı kavram kargaşasıdır. Sözlük tanımıyla nesnenin ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı olan kavram yetersizliği yabancı dilden alınan […]

ÇEVRE TARTIŞMALARINDAKİ KAVRAM KARGAŞASI POLİTİKACI SAPTIRMALARINI KOLAYLAŞTIRIYOR

Prof.Dr. Çağatay Güler

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir tartışmamı biraz daha genişleterek halk sağlığı gündemine de taşımak istiyorum. Gelişmekte olan ülkelerde çevre tartışmalarının en önemli sorunu soyut düşünme yetersizliğinin yarattığı kavram kargaşasıdır. Sözlük tanımıyla nesnenin ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı olan kavram yetersizliği yabancı dilden alınan birçok teknik terime yanlış anlamlar yüklenmesine yol açar.  Üstelik bu anlamlar yere, kişiye, zamana göre önemli değişiklikler gösterdiğinden insanlar aynı sözcük ya da terimleri kullanmaları nedeniyle ortak bir sonuca vardıklarını düşünürler. Varılan ortak nokta kısa sürede birbiriyle çatışan hatta birbirini ilkelerden sapmakla suçlayan bir kargaşa nedeni durumuna gelir.

Sözgelimi “risk” terimine dilimizde “tehlike” anlamı yüklenmiştir. Oysa “risk” tehlikenin gerçekleşme olasılığıdır. Kimi çok önemli terimlerin başına gelen daha da kötüdür. “Ekoloji” terimi buna iyi bir örnek oluşturur.  Ekoloji ve çevre kavramlarıyla ilgili yetersizlik ekoloji karşılı olarak çevrebilim karşılığının kullanılmaya başlamasına yol açmıştır. Oysa İngilizcede bir de “environmental science” terimi vardır ve bu terimin kavramsal karşılığı çevrebilimdir. Ekoloji çevrebilimden çok farklı bir kavramdır. Herkesin çok iyi bildiğini düşündüğü bazen yanlış karşılık kullandığı iki terimden de söz etmek yerine olacaktır. Bunlardan birisi “holistik” diğeri “entegratif” terimleridir. Kimileri çevresel yaklaşımın entegre diğerleri holistik olması gerektiğini ileri sürerken sanki aynı anlamda kullanıyorlarmış gibi bir duygu uyandırmaktadır. Holistik teriminin karşılığı olarak Prof. Dr.Nusret Fişek “tümelci” terimini kullanmıştır.  Eski deyişle “ağyarini mâni, efradını câmi” demektir. Bilimsel konuları ya da herhangi bir konuyu tanımlar ya da açıklarken bu deyim kullanılır. Anlamı, tanımın tanımlanan konuyla ilgili bütün nitelikleri toplaması, ondan farklı olan nitelikleri bulundurmaması demektir. Latince karşılığı ‘Omni et solis definitum’dur”. Dikkat edilirse bütünle, bütüncülle ilişkisi yoktur.  “Entegratif” ise bir bütünü oluşturan parçaların birleştirilmesidir. “Bütünsel” karşılığı daha uygundur. Bir anlamda uyumu da içerir. Çevre tanım tartışmalarında tümelci ve bütünsel bir yaklaşım esas olmalıdır.

Terimlerin başına gelen en kötü şeylerden biri de popülerleşmedir. Bu her dil ve kültürde görülen bir sorundur. Robert Leo Smith ekoloji ile ilgili olarak şunları söyler: “Çevresel ilişkilerle ilgili olması nedeniyle ekoloji popüler olmuştur. Terim her yerde, gazetelerde, magazin ve kitaplarda görülmektedir. Ekoloji aşırı basitleştirilmiş, yanlış kullanılan, kötüye kullanılan günlük bir sözcük haline gelmiştir.” Bu nedenlerle çevre kavramlarının yerine oturtulması, terimlerin açık bir biçimde tanımlanması gerekir.

Bugün yüz yaşına yaklaşmış olan John M.Last çevreyi  “dışımızdaki her şey” olarak tanımlar. Bu tanım, insan sağlığının, çevre ile genetik örüntüsü arasındaki etkileşimin bir ürünü olduğu temeline dayanmaktadır. Kişinin genetik yapısı, onun çevresel etmenlerden nasıl etkileneceğini belirleyen en önemli etmenlerdendir. Bu kural diğer canlılar için de geçerlidir. İnsan vücudu esas alındığında çevreyi iç ve dış çevre olmak üzere ikiye ayırabiliriz. İnsan çevre ilişkisi açısından insan etkilenimli çevre, doğal çevre ve insan yapımı çevre olarak ayırmak mümkündür. Birey esas alındığında iş çevresi, dış çevre ve bireysel çevreden söz edebiliriz. Bazı kaynaklarda vücut etkilenimi tartışılırken katı, sıvı ve gaz çevre olarak ayrılmıştır.

Klasik yaklaşımda çevrenin üç bileşeni vardır.

1. Fizikojeokimyasal çevre

2. Biyolojik çevre

3. Sosyokültürel çevre. Bu ayırım temel çevre sağlığı tartışmaları açısından daha elverişli olduğundan temel tartışmalar için daha çok bu ayırım kullanılacaktır.

Buradaki ayırım insan sağlığını etkileyen etmenlere göre yapılmaktadır. Kimyasal etmenler çevredeki toksik atıklar ve canlıkıranlar vb kirleticileri kapsamaktadır. Evde ve endüstride kullanılan kimyasal maddeler ve yiyeceklerde kullanılan çeşni ve koruyucu maddeler buna dâhildir. Fiziksel etmenler örselenme ve ölümlere yol açan kazalar, gürültü, sıcak, soğuk, iyonlaştıran ve iyonlaştırmayan radyasyonu kapsar. Biyolojik çevreyi besinler ve suda bulunan, böcek ve hayvanlarla taşınan, insandan insana temasla geçen hastalık etkenlerini kapsar.

Çevrenin bu bileşenleri birbiriyle etkileşim halindedir. İnsanla etkileşim olasılığı olan tüm çevresel etmenler insan ve toplum sağlığı üzerinde etkilidir.

Prof.Dr. İsmail Topuzoğlu yıllar önce yazdığı kitabında çevre sağlık ilişkisini çok güzel özetlemiştir:

1. Hastalıklar için zemin hazırlayabilir. Sözgelimi iklim koşullarının solunum sistemi hastalıklarının artmasına yol açması, ortam­da bulunan vektörlerin hastalıkların yayılımını kolaylaştırması gibi.

2. Çevre doğrudan hastalık nedeni olabi­lir.

3. Çevre bir kısım hastalıkların yayılması­nı kolaylaştırabilir.

4. Bazı hastalıkların gidişini ve sonucunu etkileyebilir.

Bütün çevre olumsuzlukları her dört etki­ye de neden olabilir. Hava, su, toprak kirlenmesi doğrudan hastalık nedeni olabildiği gibi, bir kısım hastalıkların yayılımım kolaylaştı­rabilir ya da bir kısım hastalığın gidişini etki­leyebilir.

Kimi çevresel tehlikeli etkenlerle ancak yüksek dozlarda etkilenim olduğunda bazı sorunlar ortaya çıkarken, bazı kişiler çok daha düşük dozlarda da etkilenebilir.  Bunun nedeni daha önceden ya da eş zamanlı olarak diğer etmen ya da etkilenimlerin de bulunuşu olabildiği gibi kalıtımsal duyarlılık farklılıkları da etkili olabilir. Bu durumda çevre işlevsel olarak çevre kişi üzerindeki dış etkilerin bütü­nüdür.

Çevre terimi yıllar yılı çok esnek bir kavram olarak ele alınmıştır. Grupların, toplulukların üyeleri ve toplumun tümünün ortak etkilenimine yol açan, tipik olarak bireyin kontrolü altında olmayan değişik dışsal etmenler için kullanılagelmiştir.“Çevresel etkilenim” yakın çevrede bizi etkileyen fizikojeokimyasal ve biyolojik etkenler olarak düşünülebilir.

Bütün bu tanımlar kavramlar tam yerine oturmadığında çevrenin “dışımızdaki” olarak algılanmasına yol açar. Yani “biz” değildir. Sadece bizi çevrelemekte ve etkilemektedir. Sorun kendimizi ondan korumaktan ibaret görülür. Onu koruma yükümlülüğü düşünülmez bile. Bu dışlama 17. yüzyılın felsefe geleneğinden doğmuştur. Modern batı biliminin kurucuları olarak Bacon, Dekart, Newton ve çağdaşlarının oluşturduğu bir yaklaşımdır. Bu görüş yüzyıllarca endüstrileşen ve modernleşen batı dünyasının maddesel gereksinimlerinin karşılanabilmesi için doğal dünyayı yönetme, tüketme ve yeniden biçimlendirmemize yardımcı olmuştur. Dünyadaki her şeyin insanın yararına sunulduğu görüşü de bunu desteklemiştir. İnsanlar yıllar yılı doğayı dizginlemekten, doğaya hâkim olmaktan, doğayı fethetmekten söz etmiştir. Last’ın çevre tanımı yaparken insan çevre arasındaki karşılıklı etkileşimle bağlantı kurması bu hatalı yaklaşımı ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Son zamanlarda insan topluluklarının çevresel etkileri üstel olarak artmıştır. Bunun yerel, bölgesel etkileri giderek küresel baskıya yol açar duruma gelmiştir. Giderek sosyoekonomik durumun; konut kalitesi ve madde özellikleri gibi hastalık örüntülerinde belirleyici olan çevresel rollerine giderek daha büyük oranda ağırlık verilmeye başlanmıştır. Bu nedenle “çevre” teriminin daha kapsamlı biçimde tanımlanması gerekmiştir. Yapılacak tanım sosyal ve ekonomik ilişkileri, yapılı çevreyi ve ilişkili yaşama örüntülerini de kapsamalıdır. Tanım sadece ben’i ya da biz’i değil tüm canlıları kapsamalıdır. “Çevre canlıların genetik örüntüsü dışındaki her şeydir. Bu canlıların dünyada var oluşu her birinin var oluşu koşuluna bağlıdır.” İnsanın varlığı diğer canlıların varlığı ile bağlantılıdır. Yok olan her canlı insanoğlunun yok oluş sürecinin bileşeni hatta bir aşamasıdır.

Bu kavram oturmayacak olursa politikacı çevre konusunda çok eski dönem yaklaşımlarına sarılacaktır. Meraların, ormanların, su kütlelerinin, canlıların “insanın” ekonomik çıkarlarına kurban edilişi bir hak gibi sunulacaktır. Bir zamanlar “iklim değişikliğini” yadsıyan politikacıların günümüzde bu duruma bir tür kaçınılmaz kader anlamı yükleyerek,  sorumsuzluklarını gizleyen bir özür gibi kullanmalarının nedeni de budur.

YORUM YAZ


Lütfen doldurunuz *

Henüz yorum yapılmamış.